Erdoğan'dan ülkedeki enflasyona yeni bir bakış açısı: Adını doğru koyalım

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Fiyatlardaki düzenli artışı ifade eden enflasyonun olduğu yerde; yatırım olmayacağı, üretim azalacağı, istihdam düşeceği için dengeler bozulur. Buna karşılık sadece kurdaki yükselişe bağlı olarak kimi ürünlerde ortaya çıkan fiyat artışı ise yatırımı, üretimi ve istihdamı doğrudan etkilemez. Tam tersine kurdaki rekabet gücü; yatırımda, üretimde ve istihdamda artışa yol açar. Ülkemizde yaşanan durum tam da budur, yani fiyat artışıdır" dedi.

Selin Gül Alptekin 22 Kas 2021 -23:54
erdoğan faiz kararı haber.jpg

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabine Toplantısı sonrasında basın açıklaması yaptı.

Erdoğan, açıklamasında; ekonomik sorunlar, kurdaki artış, fiyatlardaki artış gibi konulara değindi, Erdoğan, “Ya ülkemizde eskiden beri hakim olan anlayışı sürdürerek yatırımdan, üretimden, büyümeden, istihdamdan vazgeçecektik ya da kendi önceliklerimize göre yolumuza devam ederek tarihi bir mücadeleyi göze alacaktık. Her zamanki gibi biz mücadeleyi tercih ettik. Türkiye belki de tarihinde ilk defa kendi ihtiyaçlarına ve gerçeklerine uygun bir ekonomi politikası izleme fırsatı elde etmiştir" mesajını verdi.

Erdoğan, özetle şunları söyledi:

“596 KONUT VE 145 DÜKKANI ÖNÜMÜZDEKİ CUMA GÜNÜ VATANDAŞLARIMIZA TESLİM EDECEĞİZ"

"Diğer afet bölgelerinde olduğu gibi İzmir’de de aynı hızla konutlarımızı inşa ettik. Bu süreçte İzmir tarihinin en büyük kentsel dönüşüm, deprem dönüşüm çalışmalarını yürüttük. Depremden en çok etkilenen Bayraklı’nın üç mahallesindeki toplam büyüklüğü 75 bin metrekareyi bulan yedi ayrı bölgede, yatırım bedeli 750 milyon lira olan 1.391 konut ve 302 dükkan inşa ettik. Bunlardan 596’sı konut ve 145’i dükkan olmak üzere toplam 741 bağımsız bölümün yapımını tamamladık. İnşallah bu dükkan ve konutları 26 Kasım’da, yani önümüzdeki Cuma günü vatandaşlarımıza bizzat teslim edeceğiz.

Geri kalan 795 konut ve 157 dükkanı da en kısa sürede tamamlayacak ve hak sahiplerine vereceğiz. Yine Bayraklı’da 3 milyon 800 bin metrekare büyüklüğündeki rezerv alanda depremzedeler için yatırım değeri 1,5 milyar lira olan 3 bin 649 konut ve 51 dükkan yapıyoruz. Bu alanın ilk etabında inşa edilen 397 konutumuzu inşallah yılbaşında tamamlayacak ve İzmirli vatandaşlarımıza teslim edeceğiz. Kalan konutların inşasını da etaplar halinde en kısa sürede bitireceğiz.

"AYLIK ÖDEMELER 2 ARTI 1 KONUTLARDA 740 LİRADAN, 3 ARTI 1 KONUTLARDA 1020 LİRADAN BAŞLAYACAK"

Bugünkü Kabine toplantımızda hak sahibi vatandaşlarımızın yapacakları ödemelerle ilgili kararımızı da verdik. Buna göre İzmir’de inşa ettiğimiz konutlarımızı ilk 24 ayı ödemesiz, 216 ayı ödemeli olmak üzere 20 yıla yayılan bir vadeyle vatandaşlarımıza takdim edeceğiz. Aylık ödemeler, 2 artı 1 konutlarda 740 liradan, 3 artı 1 bir konutlarda ise 1020 liradan başlayacak. Nasıl 19 yıl boyunca verdiğimiz tüm sözleri tuttuysak, hamdolsun İzmir’de de bir sözümüzü daha yerine getirmenin mutluluğunu yaşıyoruz.

"CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ SAYESİNDE BU MÜCADELEYİ VEREBİLECEK İMKANA KAVUŞTUK"

Yıllarca dünya ortalamalarının çok üzerinde oranlarla borçlanan, borçlanmak zorunda bırakılan bir ülke olduk. Bu yüksek maliyetin karşılığını da yatırıma, üretime, istihdama kavuşarak değil; kendi siyasi ve güvenlik politikalarımızı izlemeye kalktığımızda şantaja maruz kalarak aldık. Parlamenter sistemde hiçbir hükümetin bu şantaja karşı durabilecek gücü olamadığı için ülkemiz siyasi istikrarsızlık batağına mahkûm edildi. Son 19 yıldaki güçlü siyasi irade bilhassa da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sayesinde bu mücadeleyi verebilecek dirayete, azme ve imkana kavuştuk.

"KURDAKİ REKABET GÜCÜ; YATIRIMDA, ÜRETİMDE VE İSTİHDAMDA ARTIŞA YOL AÇAR"

Ülkemizde kurdaki hareketlerin de etkisiyle yükselen enflasyonla veya fiyat artışıyla sonuçlanan ekonomik sıkıntılar elbette vardır. Ama öncelikle sorunun adını doğru koymamız gerekir. Fiyatlardaki düzenli artışı ifade eden enflasyonun olduğu yerde yatırım olmayacağı, üretim azalacağı, istihdam düşeceği için dengeler bozulur. Buna karşılık sadece kurdaki yükselişe bağlı olarak kimi ürünlerde ortaya çıkan fiyat artışı ise yatırımı, üretimi ve istihdamı doğrudan etkilemez. Tam tersine kurdaki rekabet gücü; yatırımda, üretimde ve istihdamda artışa yol açar. Ülkemizde yaşanan durum tam da budur, yani fiyat artışıdır. Velev ki bunun adı enflasyon olsa bile dünyaya baktığımızda, ülkelerin enflasyonu yenmek için farklı politikalar izlediğini görüyoruz. Kimi bu noktada faizi artırmış, kimi döviz çıpası kullanmış, kimi enflasyon hedeflemesine gitmiştir. Bugüne kadar tüm ülkelerde geçerli tek bir enflasyonla mücadele yöntemi görülmemiştir. Geçmişte enflasyon sorunu bulunmayan ülkelerin ortak özelliği ise cari açık vermemeleridir. Cari açığı olup da enflasyon sorunu yaşamayan ABD gibi ülkelerin avantajı ise paralarının rezerv para olmasıdır. Dünyada bir süredir yaşanan ve salgın süreciyle hızlanan gelişmeler, ekonomik işleyişin klasik iktisat teorileriyle açıklanamayacak yeni bir seviyeye evrildiğine işaret etmektedir. 1929 ve 2008 büyük krizlerini yaşayan küresel ekonomi, yeni sınamalar karşısında ciddi bir bocalama içindedir. Düşük faiz ve ucuz dolar çılgınlığının ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkeler ekonomisindeki sonucu, 2008 krizi ile ortaya çıktı. Salgın sürecinde izlenen politikalarla birlikte FED’in 2008 öncesi 750 milyar dolar olan bilanço büyüklüğü, bugün 8,5 trilyon dolara ulaştı. Buna rağmen küresel ekonomideki handikaplar aşılabilmiş değildir. Sonuçta dünya milli gelirinin üçte ikisini oluşturan hizmetler sektöründe salgın döneminde yaşanan çöküşün imalat sanayisinde de duraksamaya yol açtığı bir gerçekle karşı karşıya kaldık.

"TÜRKİYE İLK DEFA KENDİ İHTİYAÇLARINA VE GERÇEKLERİNE UYGUN BİR EKONOMİ POLİTİKASI İZLEME FIRSATI ELDE ETTİ"

Küresel ekonominin normal işleyişinde radikal değişiklikler olmadığı sürece faiz artırımına gitmeleri veya parasal daralmaya yönelmeleri zor görünüyor. Amerika’nın bir yandan aylık 15 milyar dolarlık parasal daralma politikası açıklarken, diğer yandan 1,5 trilyon dolarlık altyapı yatırımına izin vererek bu politikayı fiilen ortadan kaldırmasının sebebi de bu durumdur. AB tarafında da parasal genişlemeye devam etme ve faiz artırımından uzak durma yaklaşımı hakimdir. Çin’in de ciddi bir finansal genişleme politikasıyla parasının değerini düşük tutmayı sürdüreceği anlaşılıyor. Karşımızdaki bu tablo bizi bir tercihe zorlamıştır. Ya ülkemizde eskiden beri hakim olan anlayışı sürdürerek yatırımdan, üretimden, büyümeden, istihdamdan vazgeçecektik ya da kendi önceliklerimize göre yolumuza devam ederek tarihi bir mücadeleyi göze alacaktık. Her zamanki gibi biz mücadeleyi tercih ettik. Türkiye belki de tarihinde ilk defa kendi ihtiyaçlarına ve gerçeklerine uygun bir ekonomi politikası izleme fırsatı elde etmiştir. Geçmişten beri her alanda olduğu gibi finansal kriz yönetimlerinde de çok büyük birikim ve tecrübe sahibi bir ülke olarak dünyanın içinden geçtiği şu kritik dönemin önümüze açtığı fırsatları değerlendirmekte kararlıyız. Ülkemizi eskiden hep yaptıkları gibi denklemin dışına itmek isteyenlerin kur, faiz ve fiyat artışları üzerinden oynadıkları oyunu görüyor ve kendi oyun planımızla devam etme irademizi ortaya koyuyoruz. Biz aynı oyunu vesayetle mücadelemizde gördük. Sabrettik ve başardık. Biz aynı oyunu darbe girişimlerinde gördük, milletimizle birlikte direndik ve başardık. Güçlü bir duruş sergiledik ve girdiğimiz her mücadeleden alnımızın akıyla çıktık. Ülkemizi bunca tuzaktan, bunca badireden nasıl çıkardıysak; Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle bu ekonomik kurtuluş savaşından da zaferle çıkartacağız.

“POLİTİKA FAİZİNİN DÜŞÜK TUTULMASINI MEMNUNİYETLE KARŞILIYORUZ"

Biz, geçmişte uzunca bir süre denenmiş ama bir türlü sonuç alınmamış yüksek faiz-düşük kur kısır döngüsü yerine yatırım, üretim, istihdam, ihracat, büyüme odaklı ekonomi politikamızda ülkemiz ve milletimiz için en doğru olanı yapmakta kararlıyız. Politika faizinin düşük tutulmasını bunun için memnuniyetle karşılıyoruz. Kurun piyasadaki hareketlerini bunun için takipte özellikle kararlıyız. Yatırımı, üretimi ve ihracatı bunun için teşvik ediyoruz, istihdamı bunun için gözümüz gibi koruyoruz, büyümeyi bunun için önemsiyoruz. Felaket tellallarının gürültülerini bunun için dikkate almıyoruz.

"KURDAKİ YÜKSELİŞİ BAHANE EDEREK FAHİŞ FİYAT ARTIŞI YAPAN FIRSATÇILARIN TEPESİNE BİNECEĞİZ"

Mandacı iktisatçıların reçetelerine bunun için itibar etmiyoruz. Tüm bunlarla beraber kurdaki yükselişi bahane ederek hiçbir mantıklı izahı olmayan fahiş fiyat artışı yapan fırsatçılara da göz açtırmayacağız, hepsinin de tepesine tepesine bineceğiz. Bu politikayla biz ne yaptığımızı, niçin yaptığımızı, nasıl yaptığımızı, hangi risklerle karşı karşıya bulunduğumuzu, sonunda ne elde edeceğimizi gayet iyi biliyoruz. Üstelik bu politikayı öyle bir anda da hayata geçirmiş değiliz. Bugüne kadar attığımız her adımın, inşa ettiğimiz her eser ve hizmetin, kurduğumuz her alt yapının gerisindeki gayelerden biri de işte bugünlere hazırlık yapmaktır. Bu anlayışla organize sanayi bölgelerini yaygınlaştırarak ve güçlendirerek Çin’le Avrupa arasındaki en büyük ve en kabiliyetli imalat sanayisini kurduk. Üniversiteler, araştırma geliştirme kuruluşlarını ülke geneline yayarak orta ve yüksek teknolojiye dayalı atılımlarımız için insan kaynağı çeşitliliğine gittik. İnşa ettiğimiz yollar, köprüler, tüneller, havalimanları, demiryolları, limanlar ile Pekin’den Londra’ya kadar bütün bu bölgenin en güçlü lojistik altyapısı ülkemize aittir. İhracatımızı Afrika’dan Güney Amerika’ya kadar dünyanın dört bir yanına yayarak şehirlerimizin tamamının ve 10 binlerce yeni şirketimizin bu alana girmesini sağladık. İşsizlik sigortası ve bireysel emeklilik sistemi gibi uygulamalarla uzun vadeli kaynaklar ürettik. Bireysel yatırımcıların ve geliri döviz olmayanların dolarla borçlanmasına imkan tanımayarak kur üzerinden kumar oynanmasını engelledik.

"BANKALARDA VE YASTIK ALTLARINDA CİDDİ BİR DÖVİZ VARLIĞI VARDIR"

Bugün ülkemizde geçmişten farklı olarak bireylerin döviz borcu değil, bankalarda ve yastık altlarında ciddi bir döviz varlığı vardır. İthalat ve ihracat işi olanlar dışında kayda değer düzeyde döviz borcu olan şirketimiz de yoktur. Bankalarımızın açık pozisyonları bulunmuyor. Bütçe performansımız oldukça yüksek bir seviyededir. Büyük altyapı projelerimiz önemli ölçüde bitirdiğimiz için yatırımlarda kullanmak üzere acil finansman ihtiyacımız da kalmadı. Dünyanın bizden örnek aldığı yap-işlet-devret modeli sayesinde devam eden büyük projelerimiz de kamu finansmanına yükletilmiyor. Karadeniz’de bulduğumuz doğal gaz, en önemli döviz giderimiz olan enerji sorunumuzun çözümü konusundaki umutlarımızı güçlendirdi. Bu yılın üçüncü çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre 2 milyon 288 bin kişi artan istihdam ile son aylarda fazla vermeye başlayan cari denge, attığımız adımların amacımıza uygun sonuçlar doğurduğuna işaret ediyor.

“ÜLKEMİZİN VE MİLLETİMİZİN EKONOMİK KURTULUŞU İÇİN BU MÜCADELEYİ VERMEMİZ GEREKİYOR”

Faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Bu tespitimiz, ülkemizin bugüne kadar yaşadıklarından çıkardığımız derslere dayanmaktadır. Ekonomi politikalarının bir aracı olan, faizin seviyesini belirleyecek olan ülkenin ihtiyaçlarıdır. Enflasyonun sadece parasal daralmayla düşürülebileceği teorisinin kapalı ekonomiler dışında hiçbir karşılığının bulunmadığını gördük. Ülkemizi mandacı iktisatçıların arzuladığı şekilde küçültecek, zayıflatacak; insanlarımızı işsizliğe, açlığa, yoksulluğa mahkum edecek politikaları reddediyoruz. Üstelik bu reddimizi yeni de değil, uzunca bir süredir ortaya koyuyoruz. Bunun yerine sorunlarımızı kendi çözümlerimizle aşacak adımlarımızı atıyoruz. Yeni küresel sistem arayışları ve ülkemizin sahip olduğu güçlü alt yapı böyle bir mücadele için bize, geçmişte hiç olmadığı kadar uygun bir zemin sunmaktadır. Uyguladığımız bu politikayla küresel finans çevrelerinin ülkemizi bunca zamandır ekonomik boyundurukları altında tutanların ve onların içerideki tetikçilerinin şimşeklerini üzerimize çektiğimizin de elbette farkındayız. Ama ülkemizin ve milletimizin ekonomik kurtuluşu için böyle davranmamız, bu mücadeleyi vermemiz gerekiyor. Biz de bunu yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. İnşallah önümüzdeki aylardan itibaren bu politikanın insanlarımızın günlük hayatlarındaki olumlu yansımalarını görmeye başlayacağız.

Salgın yeni dalgalar ve yeni bilinmezliklerle dünyadaki etkisini sürdürüyor. Türkiye olarak hamdolsun sağlık hizmetlerinden aşıya kadar her konuda salgınla mücadelede oldukça iyi bir yerdeyiz. Okullarımızda eğitim öğretim sürüyor, iş yerlerimiz çalışıyor, insanlarımız günlük hayatlarını herhangi bir sınırlamaya tabi tutmadan sürdürüyor. Sahip olduğumuz bu imkanları kullanmaya devam edebilmemiz için tedbiri elden bırakmamamız gerekiyor. Avrupa’da kısmi kapatmaların gündeme geldiği bir dönemde bizim sadece biraz daha dikkatli olmaya, biraz daha özenli davranmaya ihtiyacımız var.

Milli Eğitim Bakanlığı’mız ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’mız yıl sonuna kadar mesleki eğitim merkezi olmayan organize sanayi bölgesi bırakmamaya yönelik yoğun bir çalışma içindeler. Bu merkezlerde 6-8 ay gibi kısa süreli tamamlama programlarıyla acil insan kaynağı ihtiyacımızı karşılamayı planlıyoruz. Attığımız bu adımların özellikle genç işsizliğin süratle azaltılmasına katkı sağlayacağına inanıyoruz.

İnşallah bu yıl yağışın bol ve bereketli olduğu bir mevsim geçirerek önümüzdeki yıl çiftçilerimizin üretim ve gelir seviyesini daha yukarıya çıkarmayı ümit ediyoruz. Tarımda dünyanın 206 ülke ve bölgesine 2 binin üzerinde ürün gönderen, yılın ilk 9 ayında 17,5 milyar dolar gelir elde eden bir ülkeyiz. Ülkemizin tarımsal hasılatta, dünyada 10. sıradaki yerini daha da ileriye taşımak için çalışıyoruz.

"ÇALIŞANLARIMIZI FİYAT ARTIŞLARINA KARŞI KORUMA POLİTİKAMIZI ASGARİ ÜCRETTE DE SÜRDÜRECEĞİZ"

Kamu işçileri ve memurlarının ücretlerindeki artışlarla başlattığımız, çalışanlarımızı fiyat artışlarına karşı koruma politikamızı asgari ücrette de sürdüreceğiz. Kapsamını ve miktarını oldukça yükselttiğimiz sosyal yardımlarımızın yelpazesini, hiçbir ihtiyaç sahibi vatandaşımızı dışarıda bırakmayacak şekilde genişletiyoruz."

Diğer Haberler